Kendiliğinden oluşan veya tüp bebek yöntemleri ile elde edilen gebeliklerin yaklaşık % 15'inin düşükle sonlandığı bilinmektedir. Kendiliğinden oluşan gebeliklerde erken dönemdeki düşükler bazen birkaç günlük adet gecikmesi ve bunu takip eden normalden biraz fazla miktarda adet kanaması gibi algılanabilir. Oysa yapılacak kan tahlilleri bunun bir gebelik kaybı olduğunu gösterecektir. Tüp bebek uygulamalarında gebelik sonuçları çok erken dönemden itibaren kan tahlilleri ile takip edildiğinden, her dönemdeki gebelik kayıpları kesin olarak tanımlanmaktadır. Bu durum da düşük oranlarının daha yüksek olduğu gibi yanlış bir kanıya sebep olmaktadır.
Tüp bebek tedavisinde yumurtaları büyütmek için yapılacak olan hormon tedavisi kişiye göre değişiklik gösterir. Yumurtalık rezervi az olan kadınlarda tedavi için gerekli olan ilaç dozu daha yüksektir. Bu vakalarda yumurtalıkları önceden baskıladığımız uzun tedavi protokolleri yerine kısa süren tedaviler tercih edilmektedir. Seçilecek tedavi şekli ve ilaç dozunu etkileyen bir başka faktör de kadının kilosudur. Vücut kitle indeksi yüksek olan hastalarda verilecek hormon dozunun artırılması gerekecektir. Kilolu kadınlarda düşük doz ilaç verilmesi, yumurta seçimini geciktirir veya az yumurta seçilmesine yol açar. Kadın yaşının ileri olması durumunda da tedavi şekli ve dozu değişmektedir. İleri yaştaki kadınlarda kısa protokollerle birlikte daha yüksek hormon dozlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Üç veya daha fazla sayıda gebeliğin ardışık olarak erken dönemde (<20 hafta) kaybedilmesi “tekrarlayan erken gebelik kayıpları” olarak adlandırılır. Üreme çağındaki fertil çiftlerde tekrarlayan düşük sıklığı %0.5-1 oranındadır. Nedenin bulunmasına yönelik ileri araştırmalara, bu sorunu iki kez yaşayan ailelerde de başlanmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları birçok disiplinin birlikte çalışmasını gerektiren kompleks bir sorundur. Bunlar jinekoloji, genetik, epidemiyoloji, immunoloji, hematoloji ve endokrinoloji olarak sayılabilir.
Tekrarlayan düşüklerin nedenleri arasında; genetik nedenler, rahime ait anomaliler, endokrin sisteme ait hastalıklar, immünolojik ve hematolojik faktörler, enfeksiyon veya çevresel etkenler araştırılmakla birlikte, bu önemli sorunu yaşayan çiftlerin hala ortalama %50’sinde neden açıklanamamaktadır.
Tüp bebek tedavisinin öncesinde anne adaylarına vitamin almaları önerilir. Özellikle antioksidan etkili multi vitaminler, bebekte oluşabilecek sinir sistemini ilgilendiren hastalıklara karşı koruyucu olan folik asit kullanımı tavsiye edilir. Vitamin kullanımı destekleyici tedavidir. Ancak vitamin kullanılması düşüğü tek başına engelleyemez.
Tüp bebek uygulamalarında belirlenmiş ilaç kombinasyonları vardır. Bu kombinasyonlar geniş çaplı araştırmalar sonrasında oluşturuluyor. Hastayı değerlendirdikten sonra elde edilen sonuçlara göre uygun ilaç protokolü seçilir. Tedavi sırasında kan hormon düzeyleri ve ultrason ile hasta sıkı takip edilerek gerekli doz ayarlamaları yapılır. Buna rağmen tüp bebek uygulaması istenilen şekilde sonuçlanmamışsa tedavi sırasında elde edilen bilgiler gözden geçirlir. Bir önceki tedavi sırasında seçilen ilaç protokolüne hastanın nasıl cevap verdiği değerlendirilir. Mesela hasta, ilaçlara beklenenden daha hızlı ya da yavaş yanıt vermiş olabilir. İşte bu tür bilgileri gözden geçirip bir sonraki denemede ilaç protokollerinde değişiklikler yapılabilir. Ancak bu, 'her başarısız tedavi ilaç protokolü yüzünden olur' anlamına gelmez. Tedavi başarısını etkileyen başka birçok neden sözkonusudur.
Histeroskopi, rahim içinin gözle görülerek incelenmesini sağlayan bir tür operasyondur. Anestezi eşliğinde veya lokal anestezi ile muayenehane şartlarında yapılabilmektedir. Fakat büyük bir polip veya miyom varlığında ameliyathane şartları gerekebilir. Rahim içine sıvı verilerek veya ultrason ya da rahim filmi ile rahim içinde bir problem tespit edildiğinde ya da şüphede kalındığında, mutlaka tüp bebek tedavisi öncesi histeroskopi ile rahim içi görülmelidir.
Özellikle rahim içi yapışıklıkların, poliplerin veya rahim içi kaynaklı miyomların teşhis ve de aynı anda tedavisinde yani çıkarılmasında tek yöntem histeroskopidir. Histeroskopide, ucunda optik bir cihaz olan ince bir alet ile rahim ağzından geçilerek rahim içi görüntülenmektedir. Bu sırada tespit edilen problemli yapılar ortadan kaldırılabilmektedir. Genellikle işlemden 2-4 saat sonra hasta klinikten ayrılıp evine dönebilmektedir. Bu işlem için de en uygun zaman adet bittikten sonraki bir haftalık dönemdir. Tanısal histeroskopi ortalama 30 dakika içinde gerçekleştirilmektedir; ancak bir sorun varlığında girişimsel bir işlem yapılacaksa bu süre uzayabilir.
Laparoskopi, göbekten bir iğne ile girilerek ve soğuk ışık kaynağı ile aydınlatılan fiberoptik bir sistemin karın boşluğuna uygulandığı ve bu şekilde karın içinin gözlenebildiği endoskopik bir ameliyattır. Tüplerle ilgili sorunları olan hastalarımızda tüplerdeki hasarı ve problemi ortaya koymada altın standart denilen en iyi yöntemdir. Genellikle adet bitimini takiben bir hafta içinde ve anestezi altında yapılır. Hastanede 4-6 saat kalındıktan sonra eve gidilebilir.
Laparoskopi, çocuk sahibi olmak için başvuran ve yapılan testlerde problem tespit edilemeyen çiftlerde, rahim filmi ile tüplerinde problem olduğundan şüphelenilen hastalarda, genital organ anomalilerinde, dış gebelik kuşkusu olan kadınlarda, endometriozisde, jinekolojik tümörlerin tanı ve izlenmesi amacıyla, ayrıca açıklanamayan pelvik ağrı ve adet görememe durumlarında tanı ve tedavi amacı ile uygulanmaktadır.
Erkeklerde detaylı sperm analizi büyük önem taşır. Sperm sayısında belirgin bir azalma, spermlerde hareket azlığı veya şekil bozukluğu varsa Y kromozomu mikrodelesyon testi, sperm FISH testi gibi genetik testler yapılmalıdır. Bu testlerde problem saptanırsa yeni bir tüp bebek tedavisinde Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) tekniklerinden yararlanmak gerekir.
Ayrıca şiddetli erkek kısırlığı problemi olan çiftlerde de tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı sıklıkla karşımıza çıkan problemlerden birisidir. Burada kullanılan kötü kalitedeki spermler embriyoların ileri gelişimini, kötü yönde tutunma şansını azaltmaktadır. Tedavi öncesi bu vakalarda spermlerin detaylı incelenmesi ve var olan şiddetli şekil bozukluklarının tanımlanması çok önemlidir. Son yıllarda bu amaçla geliştirilmiş özel mikroskop büyütme sistemlerini kullanıyoruz. IMSI adı verilen bu yöntemde büyük büyütmeli objektifler ve özel optik sistemler aracılığı ile spermleri 200 kat yerine 8000 kez büyüterek inceliyoruz. Böylece sperm baş bölgesindeki genetik yapıyı içeren çekirdeğe ait anormallikleri tanımlayabiliyoruz. Bu bölgedeki anormallikler döllenmede başarısızlık, embriyo gelişiminin yavaşlaması veya duraksaması gibi durumlara yol açarak başarıyı azaltıyor. IMSI sistemi bu bozuklukları taşımayan spermlerin seçimini sağlıyor, bu durum gebelik şansını arttırıyor. Ancak tekniğin kullanılabilmesi için eğitimli biyologlar ve pahalı özel sistemler gerekiyor, aynı zamanda daha uzun süren işlemler yapmamız gerekiyor.
İleri kadın yaşında hem doğurganlık azalmakta, hem de düşük riski artmaktadır.10.gebelik haftasından önce yani erken dönemde olan gebelik kayıpları 35-36 yaşında bir kadında %1.9 iken, 40 yaş ve üzerinde bu oran %10.9’a yükselmektedir. Bunun da en önemli nedeni yumurtada meydana gelen yaşlanmadır. Kromozomal problemlerin sıklığında artış olmaktadır. Bu nedenle tüp bebek tedavisi yapılan ileri yaş kadınlarda, yeterli yumurta ve embriyo geliştiğinde preimplantasyon genetik tanı (PGT) yapılmasını öneriyoruz. Bu yöntemle sağlıklı ve tutunma kabiliyeti en yüksek olan embriyoların seçilmesi ve transferi sağlanmaktadır.