Memorial Tüp bebek ve Genetik Merkezi Direktörü Prof. Dr. Semra Kahraman tüp bebek yönteminde başarı oranı ve yaş faktörü arasındaki ilişkiyi anlatıyor.
Tüp Bebek Uygulamasında Yaş Sınırı - Tüp Bebek Tedavisi ile ilgili Merak Ettikleriniz
Mart 2006
Yumurtalık kapasitesinin iyi olduğu kabul edilen 40 yaş ve üstü kadınlarda Preimplantasyon Genetik Tanı uygulanarak % 25-30 civarında gebelik elde edilmektedir.
Kadın adetinin 3. gününde yapılan hormon testleri ve ultrasonografide görülen yumurtalık kapasitesi yumurtalık fonksiyonlarının uygun olduğunu gösterir ise 45 yaşına kadar tüp bebek işlemi uygulanabilmektedir. Ancak 38 yaş ve üstü kadınlarda uygulama yapılırken preimplantasyon genetik tanı yöntemi ile embriyoların kromozomlar yönünden normal olup olmadığının araştırılması önerilmektedir.
Evet. Öyle ki günümüzde erkek kısırlığının her tipine geniş bir tedavi imkanı sağlanmasına karşılık tedavide ortaya çıkan en büyük engel kadın yaşının ileri olmasıdır. Kadının yaşı ve buna bağlı az yumurta elde edilmesi başarıyı etkileyen en önemli faktördür. Ancak yumurtalık kapasitesinin iyi olduğu kabul edilen 40 yaş ve üstü kadınlarda preimplantasyon genetik tanı uygulanarak %25-30 civarında gebelik elde edilmektedir.
Tüp Bebek Tedavisinde Başarı Mevsimlere Göre Değişir Mi?
Tüp bebek uygulamaları uzun yıllardır gerçekleştirilmektedir. Bu yıllar içerisinde elde edilen tecrübeler, tedavi başarısının aylara veya mevsimlere göre fark göstermediğini ortaya koymaktadır.
Tüp Bebek Uygulamalarında Tüplerin Açık Olması Gerekli midir?
Hayır. Toplanan yumurtalar sperm ile döllendikten sonra oluşan embriyolar rahim içine yerleştirilir. (Yumurtalar vajinal yolda ultrasonografi eşliğinde toplanır.) Dolayısıyla tüplerin açıklığının bir önemi yoktur fakat tüplerin içerisinde bir sıvı birikimi söz konusu ise bu sıvının rahim içine akışı embriyo tutunmasını etkileyeceğinden ya tuba çıkarılmalı ya da bloke edilerek rahim ile bağlantısı kesilmelidir
Tüp Bebek Gebeliklerinde Düşük Riski Daha Yüksek midir?
Hayır. Kendiliğinden oluşan veya tüp bebek yöntemleri ile elde edilen gebeliklerin yaklaşık %15'inin düşükle sonlandığı bilinmektedir. Kendiliğinden oluşan gebeliklerde erken dönemdeki düşükler bazen birkaç günlük adet gecikmesi ve bunu takip eden normalden biraz fazla miktarda bir adet kanaması gibi algılanabilir. Oysa yapılacak kan tahlilleri bunun bir gebelik kaybı olduğunu gösterecektir. Tüp bebek uygulamalarında gebelik sonuçları çok erken dönemden itibaren kan tahlilleri ile takip edildiğinden, her dönemdeki gebelik kayıpları kesin olarak tanımlanmaktadır. Bu durum da düşük oranlarının daha yüksek olduğu gibi yanlış bir kanıya sebep olmaktadır.
Tüp Bebek Tedavisi Sırasında İlaç Kullanımının Sakıncası Var mıdır?
Çocuk isteği ile tüp bebek merkezlerine başvuran ailelerde ilk görüşmede ayrıntılı bilgi alınırken, geçirilmiş ve halen mevcut hastalıklar da öğrenilir. Böylece hastaların arzu edilen gebeliğe en sağlıklı şekilde başlamaları planlanır;mümkünse öncelikle mevcut hastalığın tedavisi ve iyileşmenin sağlanmasını takiben infertilite tedavisine başlanır. Bu şekilde gebelikte bazı ilaçların kullanılması nedeniyle bebeğe verilebilecek zararlar da önlenmiş olur. Ayrıca infertilite tedavisi sırasında kullanılacak bazı ilaçların folikül ve yumurta gelişimi üzerine olumsuz etkileri olabileceği de bilinmektedir. Bu nedenle hastaların ilaç kullanımı mümkün olduğunca en aza indirilir.
Bazı kronik hastalıklarda ise infertilite tedavisinin hastalığın alevlenme dönemleri geçtikten sonra başlatılması ve sürekli kullanılan ilaçların ilgili branşlardaki meslektaşlarımızla konsülte edilerek, infertilite tedavisini ve muhtemel bir gebeliği öngörerek planlanması doğru olacaktır.
Rahim İçi Doku Kültürü (Ya Da İngilizce Orjinal Adıyla Co-Culture) Nedir? Kimlere Uygulanır Ve Başarısı Nedir?
Rahim içi doku kültürü uygulaması, tekrarlayan tüp bebek tedavilerine rağmen gebe kalamayan, embriyoları yavaş veya kötü gelişim gösteren çiftlerde yeni bir umuttur. Adetin 21. günü rahim içinden alınan ufak bir doku örneği laboratuvar koşullarında üretilerek yapay bir rahim içi dokusu oluşturuluyor ve embriyolar bu doku içinde büyütülür.
Bu uygulama sırasında kadının kendi rahim içi (endometrium) hücreleri kullanıldığından sarılık, AIDS ve diğer riskli durumlar ekarte edilir. Endometrial hücreler embriyo gelişiminin devamını sağlar ve büyüme şansını arttırır. Embriyo gelişimi için gerekli olan faktörler ve proteinler yönünden oldukça zengin olan ko-kültür sıvıları içerisinde bulunan büyüme faktörleri ve besleyici maddeler embriyo gelişimini destekler. Ayrıca ortamda oluşan antioksidanlar embriyo için zararlı olabilecek artıkları embriyo çevresinden uzaklaştırır.
Tüp bebek için kullanıma hazır olarak sunulan yapay kültür ortamlarında bu proteinler ve büyüme faktörleri oldukça sınırlı bulunur. Bu nedenle tekrarlayan tüp bebek tedavisinde başarısız olgularda ko-kültür hazır satışa sunulan kültür sıvıları için bir alternatif oluşturur.
Endometrial ko-kültür uygulaması ile Memorial Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nde daha önce 3 ila 10 kez arasında başarısız tüp bebek denemesi olan ve gebelik elde edilememiş vakalarda % 40 oranında gebelik elde edilebilmektedir.
Kamuoyu 1978 yılında Luise Brown’un doğumu ile Tüp Bebek tedavisinden haberdar oldu. Ancak embriyo Transfer fikri 1890’ların başında Walter Heape adlı bilim adamının tavşanlar arasında embriyo nakli yapmasıyla ortaya çıkmıştır. Bununla beraber 1960 yılına kadar herhangi bir gelişme kaydedilememiştir. Bu tarihten sonra gerek embriyoloji alanındaki gelişmeler, gerekse teknolojik ilerlemeler, bilim adamlarını tüpleri kapalı olan kadınların yumurtalarının vücut dışında döllendirilmesi ve anne rahmine nakli gibi araştırmalar yapmaya itmiştir. Vücut dışında döllenme ilk kez 1973 yılında gerçekleşmiş fakat bu embriyo anne rahmine tutunamamıştır. 1978 yılında Dr. Edwards ve Dr. Steptoe ilk kez laboratuar koşullarında döllendirdikleri embriyoyu anne rahmine yerleştirerek sağlıklı bir gebelik ve canlı doğum elde ettiler. Bu uygulamadan doğan ilk çocuk ise Luis Brown oldu.
İlk tüp bebek uygulamalarında, kadının doğal adet döngüsü esnasında geliştirdiği tek yumurtanın olgunlaşması takip edilmiş ve bu yumurta laparoskopi (Kapalı Cerrahi Operasyon) ile vücut dışına çıkarılmıştır. Spermler elde edilen yumurtanın yanına bırakılmış ve döllenmenin kendiliğinden oluşması beklenerek, döllenen embriyo anne rahmine yerleştirilmiştir. 1980 yılından itibaren yumurtlamanın uyarılması ile daha fazla sayıda yumurta elde edilmesini sağlayan ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır. Tüp Bebek tedavisinin önemli kilometre taşlarından biri bu sözüne ettiğimiz yumurtlama tedavisidir. İlaç endüstrisinin 1985 yılında idrardan saflaştırdığı FSH kullanıma sunması yumurtlama tedavisi için bir dönüm noktası oldu. Bundan bir yıl sonra Gonotropin salgılatıcı Hormon Antogonistlerinin yumurtlamanın kontrollü olarak uyarılması amacıyla tedaviye ilave edilmesi başarıyı arttıran faktörler arasında yer aldı. Bu gelişmelere eş zamanlı olarak yumurtlamanın takip edilmesi amacıyla vajinal ultrasonografi yönteminin kullanılması, daha önceleri idrarla tespit edilen hormon düzeyleri yerine kan hormon düzeyinin ölçülmeye başlanması yumurtlamanın kontrol edilebilmesine olanak sağlamıştır. Diğer yandan geliştirilen yumurtaların vajinal yoldan özel bir iğne yardımı ile vücut dışına alınması tedaviyi oldukça pratik hale getirmiştir.