Kanser tedavilerindeki cerrahi, tıbbi ve teknolojik gelişmeler artan sağkalım oranları ile birlikte, yaşam kalitesinde iyileşmeye de yol açmakta ve fertilitenin (üreme fonksiyonlarının) devamlılığının sağlanması...
Ekim 2010
Kanser tedavilerindeki cerrahi, tıbbi ve teknolojik gelişmeler artan sağkalım oranları ile birlikte, yaşam kalitesinde iyileşmeye de yol açmakta ve fertilitenin (üreme fonksiyonlarının) devamlılığının sağlanması giderek daha büyük önem kazanmaktadır. Bu duruma güzel bir örnek, meme kanserinde 1975 yılında %75 olan 5 yıllık sağkalım oranının, 2005 yılında %90’a yükselmiş olmasıdır.
Bu yıl ABD’de kadın ve erkeklerde toplam olarak 1milyondan fazla kişiye kanser tanısı konması beklenmektedir. Çocuklarda ise her yıl 10 binden fazla çocuk kanser tanısı almakta, 4000’in üzerinde çocuk ise ileride kısırlığa neden olabilen kemoterapi (ilaç tedavisi) ve / veya radyoterapiye (ışın tedavisine) maruz kalmaktadır.
Onkologların tedaviye başlayacakları hastalarında kadınlarda yumurtalık kapasitesini, erkeklerde sperm sayısını ve gelecekteki fertilitelerinin korunmasını dikkate almaları gerekmektedir. Tüp bebek uzmanı, jinekolojik onkolog ve medikal onkologların hastaları birlikte değerlendirmeleri, verilecek kemoterapi ve radyoterapi dozlarının tartışılması ve bu dozların oluşturacağı olası hasar riskleri yönünden, üremeyi koruyucu yöntemlerin hastalara anlatılması günümüzde kabul edilen uygun yaklaşım şeklidir.
Günümüzde kanser tedavisi; konservatif yani organ koruyucu cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve allogenik kemik iliği transplantasyonundan (KİT) oluşmaktadır. Bu güncel tedavi yöntemleri ile bazı kanserlerde kür oranları %90’ı geçmiştir, ancak agresif radyoterapi, kemoterapi tedavi protokolleri sonrası özellikle kadın fertilitesini korumak için etkili klinik yöntemler oldukça azdır. Radyasyon veya kemoterapinin yumurtalıklar üzerine etkileri ilerleyici ve dönüşümsüzdür, tedaviler sonrası amenore (adetten kesilme) ve infertilite problemleri sıklıkla karşılaşılan sorunlardır. Özellikle alkilleyici ajanlar ve ionizan radyasyon kullanımı prematür over yetmezliğine (erken menopoza) yol açabilmektedir. Erkeklerde ise prostat ve testislere direkt radyasyon veya kemoterapi ilaçlarının kullanılması sperm sayısında azalma veya kalıcı kısırlığa yol açabilmektedir.
Kemoterapötik ajanın tipi, dozları, tedavi süresi ve hasta yaşı kemoterapinin yumurtalıklar ve testis üzerine zararlı etkilerini belirlemektedir. Özellikle alkilleyici ajanlar çok toksiktir ve kadınlarda erken menopoz riskini 9 kat arttırır. Bu ilaçlar içerisinde en zararlı olanı malesef kemoterapide çok sıklıkla kullanılan alkilleyici ajanlardır.
Kanser saptanan kadınlarda fertiliteyi korumada günümüzde uygulanan ve gelecekte uygulanabilecek stratejiler şunlardır:
Kanser tedavileri sonrasında doğurganlığın korunabilmesi amacı ile uygulanan bu farklı alternatiflerin birçoğu günümüzde halen deneysel yöntemler olarak olarak kabul edilmektedir ve fertilitenin yeniden düzeleceğini garanti edemez.
Herhangi bir kanser tedavisi öncesinde yapılacak bir tüp bebek tedavisi ve sonrasında elde edilen embriyoların dondurularak saklanması, günümüzde, bu hastaların daha sonraki dönemlerde doğurganlığını sağlamada en geçerli yöntemdir. Tüp bebek tedavisi sırasında uygulanacak hormon iğnelerinin dozunu azaltmak için ağız yoluyla kullanılan bazı ilaçlar tedaviye eklenebilmektedir. Bu yöntemle gelişen embriyoların daha sonra çözülerek transfer edilmesi %35 – 45 civarında gebelik şansı sağlamaktadır.
Ancak bu en geçerli metodun uygulanabilmesi için hastanın üreme çağında olması ve bir erkek partnerinin bulunması gerekmektedir.
Embriyo dondurma |
Kadın fertilitesini korumada yumurtaların dondurularak saklanması diğer bir yöntemdir ve önemi bu yöntemle elde edilen başarılı sonuçlarla giderek artmaktadır. Cerrahi gerektirmemesi ve iyi bilinen stimulasyon protokolleri nedeniyle hastalar için cazip olmakta ve sadece yumurtalar dondurulduğu için partnere ihtiyaç bulunmamaktadır.
Önceki yıllarda ‘yavaş dondurma’ adı verilen yöntemle dondurulan bu oositlerin çözülmesinden sonraki döllenme ve embriyo transferi ile elde edilen gebelik oranları, taze yumurtalarla yapılan tüp bebek tedavilerine oranla daha düşüktü.
Ancak özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarda, geliştirilen yeni dondurma tekniklerinin örneğin hızlı dondurma (vitrifikasyon) tekniklerinin kullanımı ile çözme sonrası yumurta sağkalımı, döllenme ve gebelik oranlarına ilişkin daha iyi sonuçlar bildirilmiştir. Bu nedenle de yumurtaların dondurulmasına yeniden ilgi duyulmaya başlanmıştır. Yakında bu yöntemin standart pratik uygulamalar arasında yerini alması beklenmektedir.
Vitrifikasyon tekniği ile dondurup çözülen yumurtaların kullanımı ile döllenme oranlarının %70'lerin üzerine, gebelik oranlarının ise %40'ların üzerine çıkılabildiğini gösteren çalışmalar yapılmıştır. Dondurulmuş çözülmüş yumurtalar ile elde edilen gebelikler ve sonrası doğan çocukların takiplerinde; gebelik haftaları, ortalama doğum kiloları ve kromozom analizlerinde herhangi bir sorun saptanmamıştır.
Yumurtaların Dondurularak Saklanması |
Anne karnında ve erişkin insan yumurtalığında bulunan yumurtaların büyük bir kısmı olgunlaşmamış durumdadır. Bundan dolayı olgunlaşmamış yumurtalar yoğun olarak bulunur. Ancak, büyümeleri ve döllenmeleri için bu şekilde elde edilmiş yumurtaların vücut dışında olgunlaştırılmaları (IVM) gerekmektedir. Bu yöntemin klasik tüp bebek yöntemlerine göre avantajları düzenli adet gören kadınlarda hormonal baskılama veya hormonal enjeksiyonlar gerektirmemesi, böylece yan etki ve rahatsızlığı en aza indirmesi ve stresin azalmasıdır. Ancak bu yumurtaların vücut dışında büyütülmeleri ve olgunlaştırılmaları kolay değildir.
IVM yönteminin çocuk sağlığı ve gelişimi üzerine olan uzun dönemdeki muhtemel etkileri için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu nedenle deneysel bir yöntem olarak kabul edilmektedir.
En sık uygulanan yaklaşım, tedaviden önce hastadan laparoskopik (karın açılmadan) yöntem ile alınan ve dondurulan yumurtalık dokusunun parçalar halinde re-implantasyonudur (tekrar vücuda yerleştirilmesi). Hastanın tedavisi bittikten ve iyileşme sağlandıktan sonra bu doku çözülerek hastaya transplante edilir.
Ortotopik ovaryan doku transplantında bu doku kesitleri çözüldükten sonra bir paket şeklinde aynı veya karşı taraf yumurtalık bölgesine, yani anatomik yerine yerleştirilir, böylece doğal yolla hamilelik şansı olabilir. Yumurtalık dokusunun heterotopik transplantasyonunda ise alınan doku, önkol ve karın duvarı gibi başka bölgelere yerleştirilir. Heterotopik transplantasyonun avantajı daha az invaziv cerrahi gerektirmesidir, genel anestezi gerektirmez, iyileşme hızlıdır, ancak yumurta takibi zordur ve doğal gebelik şansı yoktur, ayrıca heterotopik transplantasyon ile şimdiye kadar gebelik bildirilmemiştir.
Yumurtalık dokusunun dondurularak saklanması klinik teknikler içinde özellikle ergenlik öncesi dönemde yumurtalık fonksiyonların korunmasını sağlamada ümit verici olmuştur. İşlem için partnere ihtiyaç yoktur.
Bu işlem üreme ve hormonal fonksiyonların yeniden başlamasını sağlayabilmektedir. Özellikle çocukluk çağı kanserlerinde uygun tedavi alternatifi olabilir. Ancak cerrahi işlem gerektirmesi ve tekrar vücuda yerleştirilen yumurtalık dokusunun 9 ay ile 3 yıl gibi kısa sürelerde canlılığını yitirmesi dezavantajlarıdır. Başarı şansının oldukça düşük olması nedeniyle deneysel bir yöntem olarak kabul edilmektedir.
Over Dokusunun Laparoskopik yöntemle çıkarılması ve dondurulması |
Bluğ çağından sonra kullanılan en yaygın ve etkili yöntemdir.Kanser tedavisine başlamadan önce 2 günlük cinsel perhizle en az 3 sperm örneği alınması önerilmektedir. 3- 4 günlük cinsel perhizle ilave örneklerin alınması ise dondurulacak sperm sayısının daha yüksek sayıya ulaşmasını sağlayabilir.
Sperm dondurma |
Henüz olgunlaşmamış sperme ilişkin (spermatogonial) kök hücrenin dondurulması
Bu yöntemlerle ilgili uzun dönemde yapılacak ileri çalışmalara ihtiyaç vardır ve bu nedenle deneysel olarak kabul edilmektedir.
Daha detaylı bilgi için; info@tupbebek-genetik.com adresine mail atabilirsiniz.